Şimdi; burjuvazinin amentüsü şöyle bir şeydir: ”Evet, hayat trajedi. İnsan trajik bir mahluk. Tarih trajedilerin anlatımından ibaret. Varlık düzeninin bu özelliğini değiştirmek imkansız. Bu gerçeği veri sayıp insanı kendi doğal sınırları içinde düzeltmeye çalışan dinler, kibrine uyan insanın Allah’tan kaçması dolayısıyla başarılı olamıyor. Akıl ve ürettiği ideolojiler ise daha da çok ölüme yol açıyor. Yani tam bir çıkmaz. (…) Şiddeti ortadan kaldırmak amacıyla yeni bir barış kültürü yaratmak mümkün değil. (…) İnsan ilişkilerinde bile sınırlı etkisi olan ahlak kuralları dış ilişkilerde tamamen geçersiz. ”
Bu amentü, İsrail Lübnan’ı vurduktan sonra, burjuva aklı’nın net kalemi Gündüz Aktan’ın elinden çıktı (24-26.8.2006-Radikal). Varlık düzenini değiştirmekten umutsuz Aktan, ”şiddet potansiyelimizi ‘yönetmek’ten başka çıkış yolu yok” diyor; ”masum kurbanların kötü kaderini varlığın trajik yönüne bağlayıp kabullenmekten başka bir şey” yapılamayacağını düşünüyor.
Burjuva aklı bu olabilir; budur; ancak, bu aklın eşe, dosta, kardeşe, yol arkadaşına, sabık yoldaşa; yani, bilgi’yle haşırneşir olma şansı yüksek olan aydın, sanatçı, siyasi kadro vs.’ye ve tabii bunların “sol” cenahta olanlarına bulaşması insana koyuyor.
Ne yazık, bugünkü dünyanın en yaygın ve güçlü gizli din’i bu…
Gizli din’i bu olan bu dünyada meselâ şairin aklı karışıyor, meselâ kardeşin ayarı bozuluyor (örneklemeyeceğim, siz bulursunuz), güvensizliğin habire büyüdüğü zehirli ortamda halet-i ruhiyemizin terazisi bozuluyor. Bu önemlidir: Şöyle veya böyle, ”solun” ve sanatın alanında bulunanların halet-i ruhiyesi çok önemlidir.
Mevcut hayatın sureti, hiç ummadığınız yerde, hiç ummadığınız yüzde ortaya çıkıyorsa ve mevcuttaki otorite’lere, galip’lere, ben yaptım oldu’culara, reel’e, piyasa’ya iman ve biat ediliyorsa; evet, tuz kokmaya başlamıştır.
Bakınız; bir iskelet olarak, kendiliğinden sınıf bilinci’yle kendinde sınıf bilinci arasında yıllar önce bir ayrım yapılmıştı ve epey açıklayıcıdır: Sınıf bile, buruşuk torba haliyle ele alınmamıştır; ki cinsiyet, milliyet temelli mazlumiyetler böyle ele alınsın. Zaten esas operasyon, sınıf’tan boşaltılan yere tarih boyunca birikmiş her türden mazlumiyet’le bir sıva yapmak; son savaş’a mahal kalmamasını sağlamaktır.
Tamam; Engels’in hatırlattığı üzere, ”elma-armut olmayan meyva yoktur” ve İskender Savaşır’ın hatırlattığı ve “Adorno’nun yaptığı gibi”, ”düşünceyi saf anti-kapitalizmin alanına taşırsanız, yalnızca anti-kapitalizmi düşüneceğim derseniz, o zaman sinizme varırsınız” (Mesele, Mart 2007); ama, ben, kadın toplantısı’nda, erkektir Che diye Comandante Che Guevara parçasının çalınmaması gerektiğini savunan kadın’dan sıkıldım; sınıf’tan gayrı herşeyle uğraşan solcu’dan sıkıldım; ABD işgalini ve ABD emperyalizmini mesele yapmayan kardeş’ten sıkıldım; paradan ve magazinden başka şey konuşmayan şair’den sıkıldım…John Reed’in Bolşevik askeriyle birlikte tekrarlamak istiyorum: ”Bir burjuvazi vardır, bir de işçi sınıfı!” Ve, bağırmak istiyorum: ”Dünyanın bütün sıkılanları, birleşiniz!. . ”
Açık kalmasın için ve mazlumiyetlere kulak asmadığım sanılmasın diye (olur a!), hem de kadın olan bir sosyalistle, Ellen Meiksins Wood’la bitirmek istiyorum: ”Onlar, dünyayı öylesine birbiriyle ilişkisiz değişik iktidar biçimleri ve söylem parçalarına ayırıyorlar ki, kapitalizmin bütünüyle kavranması, sisteme ait zorunlulukların değişik egemenlik ve baskı biçimlerine olan etkileri görünmez oluyor. Kapitalizmin bütünsel mantığını bir kenara atarak birçok baskı biçimini tanımlamaya çalışırken, sonunda kapitalizmin zaferini kabul edip kapitalizm karşıtı muhalefeti (…), silahsızlandırıyorlar. ” Ali Osman Coşkun
(Haziran 2007- 9. sayı)
Related posts